14 Nisan 2013 Pazar

Anneler İçin Evde Disiplini Sağlama Yolları


Evde Disiplin
1-Çocuğunuzun dünyasına girin,onu dinleyin. Onun duygularını keşfetmeye çalışın.
Onların zihin yapıları,merakları ve ruh dünyaları yetişkinlerden farklıdır.
Bu yüzden ‘Bu konuda sen ne düşünüyorsun?’ gibi sorular sorarak
Onların duygu ve düşünce dünyalarını öğrenmeğe çalışmalıyız.
3-Hoş görülü ve kararlı olun.
Hoş görülülük çocuğunuzun kendisini daha iyi hissetmesine ve sınırlarını öğrenmesine ve işbirliği ruhuna sahip olmasına neden olur.
4-Neden soruları yerine Ne –Nasıl sorularını sorun
‘ ‘Bunu neden yaptın ? ’’, ‘ Neden sinirlisin?’’ v.b. sorular çocuklara yargılayıcı ve tehdit edici gelebilir.Bunun yerine ‘Ne oldu ?, ‘Nasıl oldu ?’
gibi sorular sorarak onların duygu ve düşüncelerini öğrenerek ,kendi çözüm yollarını üretmelerine,düşünce güçlerini geliştirmelerine yardımcı olunmalıdır.
5-Çocuğunuzu dinleyin.
Bir takım yorumlar yapmadan,neler hissettiğini dinleyerek,çocuğunuza bazı duygulara sahip olmasının son derece doğal olduğunu gösterin.Çocuğunuzun kelimeleri arasındaki duygularına kulak verin.
6-Tutarlı olun
Aile olarak kendinize özgü ,açık olarak belirlenmiş,süreklilik gösteren kuralları belirleyin.Tutarlı olduğunuz zaman çocuğunuz şaşırmayacak ve olumlu davranışlar sergileyecektir.Farklı zamanlarda farklı kararlar alıyorsanız ve bu kararlarınızın mantıklı ve tutarlı bir sebebi varsa onu açıklayın ki çocuğunuz sözlerinizde tutarsızlık görmesin.


Örneğin;Yarım saat önce pencereyi kapatmasını söylediniz.ama şimdi aç diyorsanız bunun mantıklı nedenini de belirmelisiniz.7-Çocuğunuzu başka çocuklarla kıyaslamayın.Her çocuk ayrı bir dünyaya sahiptir.Ayrı ayrı yetenekleri ayrı ayrı zekaları ve ayrı ayrı ruh yapıları vardır.Bu yüzden başka insanlarla olumsuz bir şekilde kıyaslanmak bırakın çocukları büyük insanlar bile üzülür.8-Sorun meydana getiren davranışların kaynağını bulun Sorun meydana getiren davranışların kaynağı bilinirse;Sorunların çözümü daha kolaylaşacaktır.Yanlış çözüm yolları problemin çözümünü kolaylaştırmayacağı gibi problemi büyütebilir ve daha başka sorunların ortaya çıkmasına sebep olabilir. 9-Hatalarını yüzüne vurmak yerine onlara yalınlık gösterin.10-Karşılıksız sevin ve sevginizi hal ve hareketlerinizle gösterdiğiniz gibi dilinizle de söyleyin.11-Çocuklarınızı evinizdeki problemlerde çözüm üretme sürecine katılmalarını sağlayın.12-Çocuğunuza özel olduğunu gösterin.13-Gerektiğinde hayır demesini bilin..

Ruh Sağlığı Etkileyen Faktörler...




Ruh sağlığı etkileyen faktörler kişisel faktörler ve çevresel faktörler olmak üzere iki gruba ayrılır 
Bunları aşağıdaki gibi açıklayabiliriz A) Ruh Sağlığını Etkileyen Kişisel Faktörler Ruh sağlığını etkileyen kişisel faktörler arasında önemli olanları; • Yaş ve cinsiyet, • Kişinin alışkanlıkları, • Meslek ve medenî durum, • Beden sağlığıdır Yaş ve Cinsiyet: Yapılan araştırmalar sonucunda bazı ruhsal sorunların belli yaş gruplarında yoğunlaştığı görülmüştür Çoğunlukla 30/40 ve 45/50 yaşları ile yaşlılık dönemlerinde ruh sağlığı bozukluklarına daha sık rastlanılmıştır Örneğin, erken bunama gibi rahatsızlıklar 30/40 yaşlarında görülür Ruhsal durumların ortaya çıkması cinsiyetle de ilgilidir Ruhsal problemlerin ortaya çıkması kadın ve erkekte aynı sıklıkta olmaz Ruhsal problemler kadınlara göre erkeklerde daha fazla görülür Nedeni ise ruh sağlığına etki eden faktörlerin erkeklerde daha kalıcı etki bırakmasıdır Kişinin alışkanlıkları: Kişinin alışkanlıkları olumlu ve olumsuz yönlerde olmak üzere iki çeşittir Olumlu alışkanlıklara örnek olarak spor yapma, düzenli uyuma, dengeli beslenme, hobiler ve düzenli çalışmayı verebiliriz Bu alışkanlıklar kişinin ruh sağlığını olumlu olarak etkiler Olumsuz alışkanlık dediğimiz kötü alışkanlıklar arasında sigara içmek, alkol ve uyuşturucu kullanmak ile kumar oynamayı örnek olarak verebiliriz Saydığımız bu kötü alışkanlıklar hem ruh sağlığın hem de beden sağlığını olumsuz olarak etkiler Yapılan araştırmalar, ruh sağlığı bozulan ve kötü alışkanlıkları olan kişilerde suç işleme eğiliminin daha fazla olduğunu göstermiştir Meslek ve Medenî Durum: Kişinin mesleği, sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarını karşılaması bakımından oldukça önemlidir Dolayısıyla kişinin mesleğini iyi seçmesi ve severek yapması gerekir Severek ve isteyerek mesleğini yapması ruh sağlığını olumlu etkiler Sevilmeyen ve istenilmeyen işlerde çalışmak başarıyı engeller Bu durum ise kişinin ruh sağlığını etkileyerek strese neden olabilir Kişilerin ruh sağlığını medenî durumu da etkiler Sevgi, saygı ve hoşgörü ilkesine dayalı olan evliliklerde kişilerin ruhsal durumları daha dengelidir Sürekli tartışmaların olduğu, sevgi, saygı ve hoşgörünün olmadığı evliliklerde bu durum önemli ruhsal sorunların temel kaynağı olabilir Sevgi, saygı ve hoşgörünün olmadığı aile ortamından en fazla etkilenen çocuklardır Çocuklar bu durumdan olumsuz yönde etkilendiğinden ileriki yaşlarda davranışlarına bu durumu yansıtır Beden Sağlığı: Kişinin ruh sağlığını, bedensel ve sosyal sağlıktan ayrı olarak düşünmek yanlıştır Bu sağlık öğelerinin birinde meydana gelen bir olumsuzluk diğerini de olumsuz etkiler Örneğin, beden sağlığı bozularak hastalanan bir kişi bu durumundan etkilenir Dolaysıyla bu durum kişinin ruh sağlığına etki ederek bozulmasına neden olur Özellikle uzun süreli yatak hastaları ve tedavisi mümkün olmayan hastalıklar kişinin ruh sağlığının bozulmasına yol açar Aynı şekilde kişinin ruh sağlığının bozulduğu durumlarda da beden sağlığı etkilenerek bozulabilir B) Ruh Sağlığını Etkileyen Çevresel Faktörler Ruh sağlığını etkileyen çevresel faktörleri aşağıdaki gibi sıralayabiliriz Bunlar; • Ailesel faktörler, • Sosyal, kültürel ve ekonomik faktörler, • Özel zorlayıcı durumlardır Ailesel Faktörler: Kişinin temel özelliklerinin ilk belirlendiği yer ailesidir Aile içindeki sevgi, saygı ve hoşgörüye dayalı ilişkiler ruhsal gelişimi önemli ölçüde etkiler Aile içindeki sağlam ve tutarlı ilişkiler kişinin karşılaştığı birçok problemi kolayca aşmasını sağlar Sosyal, Kültürel ve Ekonomik Faktörler : Kişiliğin gelişmesinde ailenin önemini yukarıda açıklamıştık Nasıl ki bireyin kişiliği ailede oluşuyorsa ailelerin kişiliğinin oluşması, bulunduğu ortamın sosyal kültürel ve ekonomik faktörlerinden etkilenmesiyle olur Kişilik oluşurken sosyal çevredeki gelenek ve göreneklerden etkilenerek şekillenir Sosyal çevrenin kurallarına uyulduğunda ruh sağlığı bu durumdan olumlu etkilenir Sosyal çevrenin kurallarına uyulmadığı zaman kişide anti-sosyal davranışlar gözlenir Sosyal çevresiyle uyumlu olan kişi, toplumun da kuralları olduğu bilincine vardığından yeni değer yargılan gelişir Böylece toplum içindeki zorluklara daha kolay göğüs gerer Kişilerin ruhsal yapısına etkili olan etmenlerden bir diğeri ise kültürel ve ekonomik faktörlerdir Kişinin kültürel ve ekonomik durumlarının iyi olması ruh sağlığını olumlu etkiler Ancak kültürel ve ekonomik etmenlerin iyi olması ruh sağlığının da kesin iyi olacağı anlamını taşımamalıdır Kültürel ve ekonomik durumu iyi olan toplumların değişik kesimlerinde ruhsal bozukluklar ortaya çıkabilir Ekonomik durumları nedeniyle farklı kültürlere sahip ortamlarda çalışan kişilerde, bulundukları ortamın kültür ve ekonomisine uyum sağlayamadığında çeşitli ruhsal sorunlar ortaya çıkar Örneğin, çalışmak için Almanya’ya giden ilk dönemdeki işçilerimizde bu durum gözlenmiştir Bu işçilerimizden bulundukları ortamın şartlarına uyum sağlayamayanlardan bazılarında ruhsal problemler gözlenmiştir Uyum sağlayamayanların bir kısmı ise geri dönmüşlerdir Özel Zorlayıcı Durumlar: Savaş, göçler, doğal afetler ve kazalar gibi bazı durumlar kişileri normalin dışında etkileyerek strese neden olabilir Özellikle de daha önceden ruhsal problemleri olan kişiler bu durumlardan daha fazla etkilenir Ruh sağlığının olumlu olarak etkilendiği davranışları özet olarak aşağıdaki gibi sıralayabiliriz: • Kişi, kendini tanı!ıdır Buna bağlı olarak olumlu ve olumsuz yönlerinin olacağını kabul etmeli ve olumlu davranışlarını geliştirirken olumsuz olanları azaltmaya çalış!ıdır • Kişi, kendi özelliklerini, yaşadığı ortamın gerçeklerini de göz ardı etmeden korumalıdır • Kişi, evinde, okulunda ve is yerinde çalışarak yaşadığı toplumun ve kendisinin gelişmesine katkıda bulunmalıdır • Kişi, çevresindeki farklı görüşlere sahip kişilere karşı anlayış ve hoşgörü ile yaklaşıp iş birliği yapabilme yeteneğine sahip olmalıdır • Kişi, hayatında zor durumlar ve başarısızlıklarla karşılaşabilir Bu durumlara karşı mücadele etme gücünü kendinde bulmalıdır • Kişi, yeni durumlara gerçekçi değerlendirmeler yaparak uyum sağlayabilmelidir

12 Nisan 2013 Cuma

Neden Organik Temizlik?

Hayatımıza girmiş bir çok ürün incelendiğinde karşılaştığımız hayret verici gerçekler bizleri Organik Temizlik sahasına yönlendirmiştir. Çok fazla yoruma gerek bırakmadan sadece basında yer almış önemli haberleri sizlerle paylaşmak istiyoruz:

KISIRLIK ORANINDA ARTIŞ

" 20 Mart 2005 tarihli Sabah gazetesinde yer alan “Deterjan kısırlık yapabiliyor!” başlıklı bir başka haberde de kadın ve erkekte kısırlık olgularının artış gösterdiği, Almanya‘da her 5 çiftten birinin çocuğu olmadığı ve bunun 30 yıl öncesine göre kısır çiftlerin sayısının iki kattan fazla arttığını gösterdiği belirtiliyor"

ÇOCUKLARDA ASTIM RİSKİ

-30.11.1999 tarihli Hürriyet gazetesinde “Temiz ev astımı tetikliyor!” başlıklı haber:

Avustralya Cutrin Teknik Üniversitesi‘nde yapılan araştırmalara göre, evde kullanılan deterjanlar, çocukların astıma yakalanma riskini 4 kat artırıyor.

Zencefil Kanseri Önlüyor!


Zencefil aslında yüzyıllardır birçok hastalığın tedavisinde kullanılan bir bitkidir ama son yıllarda faydalarını keşfedip tüketmeye başladık. Sayısız faydası bulunan bu bitkiyi düzenli tüketmek de önemli.

Zencefilin bilinen en önemli etkisi soğuk algınlığını önlemesi ve gidermesidir, grip olduğumda veya kendimi yorgun hissettiğimde tükettiğim ve fazlasıyla faydasını gördüğüm bir bitkidir ki araştırmalarda bunu destekliyor.

*Yumurtalık kanseri tedavisinde tüketildiğinde kanser hücrelerinin küçülmesine hatta yokolmasına dahi neden olabilmektedir, tabi doktorunuzun önerisiyle.

*Kolon kanserini önlemektedir, kolorektal kanser hücrelerinin hızlı büyümesini engelleyebildiği araştırmalarca desteklenmekte.

*Radyoterapi veya kemoterapi tedavisinde oluşan mide bulantılarını yemekle beraber tüketildiğinde azaltmaktadır.

*Enfeksiyon gidericidir ve en etkili doğal ağrı kesicidir, özellikle osteoartritte oluşan eklem ağrılarına faydalıdır. Diyetisyen Özlem Sert Aydın

*Sindirim sitemini düzene sokar, mide bulatısı ve kusmayı önler.

*Besin zehirlenmelerinde de faydalıdır

*Migren ağrılarında ve regl öncesi ağrılara faydalıdır

*Hafızayı güçlendirir

*Damar tıkanıklığını önler, kanı temizler

*Sakinleştirici etkisi vardır

*Sindirim sistemini düzenler

*Total kolesterol ve LDL kolesterol seviyesini düşürür

*Kanın pıhtılaşmasını önler ama tüketim miktarı önemlidir

*Kalp ritmini düzenler

*Astım hastalarında solunumu düzene sokar

*Gaz problemlerini giderir

*Kan şekerini dengeler özellikle ıhlamur ve tarçınla birlikte tüketildiğinde

**Hamilelikte özellikle son aylarda kasılmaları artırabileceğinden tüketmemekte fayda var.

Nasıl tüketebiliriz?
Zencefili toz olarak almaktansa daha çok tazesini almaya çalışın, tazesi artık birçok markette de satılmaktadır. Yumru şekilli olan bu bitkiden ince bir dilim kesip, kabuklarını soyup, rendeleyerek bitki çaylarınıza ilave edebilir veya dilim olarak sebze yemeklerinize katıp sebze ile beraber pişirebilirsiniz. Ayrıca kurabiye veya kek içerisinde de oldukça güzel bir aroma vermektedir.

Saklama koşulları önemli
Zencefili taze olarak alıp tüketmek en etkilisi ama saklama koşulları da önemli çünkü zencefil kesildikten sonra oda koşullarında çok çabuk küflenebilmekte. Bunu önlemek için zencefili aldıktan sonra rendeleyip derin dondurucuda saklayabilir ihtiyacınız olduğunda kullanabilirsiniz.

Birçok bitki tüketim miktarına da bağlı olarak bazı hastalık tedavilerini olumsuz etkileyebilmektedir ama zencefilin herhangi bir besin veya ilaçla bir etkileşimi yoktur.

Kardeş Kavgaları Neden Olur?

Kardeşler arasındaki geçimsizlik, anlaşamama birden fazla çocuğu olan nerdeyse bütün ebeveynlerin dertli oldukları bir konudur. Ebeveynler sürekli bu durumdan yakınmakta ancak bir türlü buna bir çözüm bulamamaktadırlar.

Ebeveynler kardeş kavgalarına bir çözüm bulmak istiyorsa, işe bu durumun çok doğal olduğunu kabullenerek başlamalıdırlar. Aksi halde kendileri çok strese girerler. Strese girdikçe de sabırları tükenir ve çocuklarının ufak tefek yaramazlıklarını bile tolere edemez hale gelirler. Anne-babanın bu gergin hali çocuklara yansır, çocuklar ise gerildikçe birbirleri ile uzlaşmakta daha da zorlanırlar.

Ortada bir sorun olduğunda sağlıklı bir çözüme ulaşmak için, genellikle, ilk önce sorunun asıl kaynağını/nedenini bulmamız gerekir. Ancak, mevzu bahsi kardeş kavgaları olduğunda kavganın asıl nedenini bulmak çoğu zaman işe yaramaz. Çünkü çocukların kavga etmesinde illaki mantıklı bir neden olmaz. Bazen çok basit bir olay bile kardeşi ile kavga etmesine yol açabilir. Hatta bazen ortada neden yokken, sırf can sıkıntısından kavga ederler.

Kardeş kavgalarını ortadan kaldırmaktansa, bu kavgaların sıklığını ve olumsuz etkilerini en aza indirmek daha ulaşılabilir bir hedeftir. Bunun için ise ebeveynlerin dikkat etmesi gereken bir takım hususlar vardır:

“Ebeveynler olaya hemen müdahale etmemelidirler”

Çocukları arasında herhangi bir anlaşmazlık olduğunda anne-baba, öncelikle çocukların kendilerinin bu durumu çözmesi için onlara fırsat vermelidirler. Sadece kardeş ilişkilerinde değil, arkadaş ilişkilerinde ya da başka herhangi biri ile olan ilişkisinde de bu böyle olmalıdır. Bu sayede çocuklar problemlerle baş etmeyi, sorunlara çözüm üretmeyi öğrenirler.

Bir kişi ile yaşadığı anlaşmazlığı sürekli annesi çözen çocuk, elbetteki hep annesine güvenir. Oysa ki amacımız çocuğun kendine güvenmesini sağlamaktır. Bu gibi çocuklar annesinin olduğu ortamlarda aslan kesilirken, onun olmadığı ortamlarda çok çekingen ve ürkek olurlar.

Bir kimsenin hakkını araması, yeri geldiğinde sonuna kadar savunması, bazen ise pişmanlık duymadan feragat etmesi ya da bir şeye hakkı olmadığını kabullenmesi onun problem çözme becerilerini arttırır. Problemlerini çözdükçe kendine güveni gelir, benlik saygısı artar. Diğer kişilerle daha sağlıklı ilişkiler kurar.

Ebeveynin olaya müdahale etmesini gerektiren bir kaç istisnai durum vardır: Birincisi, olayda şiddet varsa anne-baba mutlaka vakit geçirmeden müdahale etmelidir. İkincisi, ebeveynin fırsat vermesine rağmen anlaşmazlığın hala devam etmesi ve çocukların ortak bir çözüm yolunda buluşamaması durumudur. Üçüncü ise, ortada bariz bir haksızlık varken ebeveynin olaya kendisinin bizzat tanık olması durumudur. Bunlar dışında mümkün olduğunca ebeveyn olaya karışmamalıdır.

“Ebeveynler olayda hakem rolü almamalıdırlar”

Ebeveynin olaya müdahalesinden kasıt, onun haklıyı haksızı ayırt etmesi değildir. Bu tek bir durumda işe yarar; eğer ki ebeveyn olaya en başından itibaren şahit olduysa. Ancak, çoğunlukla ebeveyn olayın başını bilmez, genellikle gürültüyü duyarak çocukların bulunduğu mekana gider. Böyle bir durumda ise hakem olmak yarar sağlamaktan çok zarar getirir.

Anne-baba olaya şahit olmadan çocuklardan dinleyerek hakemlik yaptığında işin içinden çıkılması oldukça güç bir hal alır. Çünkü çocukların herbiri kendince haklı olduğunu iddia edecek ve ebeveyni buna inandırmaya çalışacaktır. Ebeveyn olayın aslını bilmediği için bu durum vakit kaybından başka bir şey olmayacaktır. İçlerinden birisinin dediği aklına yatar ve ebeveyn onu kabul eder ise olay farklı bir boyuta taşınacaktır. Haklı haksızdan ziyade, “ona inandın, bana inanmadın/onu seçtin, beni seçmedin” tartışmasına dönüşecektir. Artık ebeveyn de olayın içine dahil olmuştur.

“Çocuklara fırsat verilmesine rağmen aralarında uzlaşamazlarsa ebeveyn yaptırım uygulamalıdır”

Çocuklar kendi aralarında meseleyi çözemediklerinde, anne ya da babadan biri yanlarına gidip bir anlaşmaya varamadıkarı takdirde karşılaşacakları durum konusunda çocuklara uyarıda bulunmalıdır. Daha sonra hala tartışma devam ederse bahsi geçen durum uygulanmalıdır. Bir örnek üzerinden konuyu açıklayalım:

Televizyonda izleyecekleri program konusunda anlaşamayan iki kardeşi ele alalım. Burada, ebeveynler öncelikle araya girmemeli ve çocukların kendilerinin meseleyi halletmesi için onlara zaman vermelidir. Ancak meseleyi çözemiyorlarsa bu sefer anne gidip bu şekilde tartışmalarının kendisini rahatsız ettiğini ve problemlerini kendi aralarında halletmelerini söylemelidir. Bu esnada çocukların kendilerini savunmaları ya da birbirlerini suçlamalarını dinle memelidir. Onlara kısa bir süre verip, bu süre içerisinde ortak bir çözüm bulamazlarsa televizyonu kapatacağı ve o akşam için televizyon izleyemeyecekleri konusunda uyarmalıdır. Gerekirse anne çözüm alternatifleri konusunda çocuklara yardımcı olabilir. (Bugün abinin, yarın kardeşin istediği programı izlemesi. İkisinin de keyif alacakları ortak bir aktivitenin seçilmesi...) Çocuklar hala tartışmaya devam ederse anne dediğini yapmalı ve o akşam için televizyonu kapatmalıdır. Bu, paylaşılamayan bir oyuncak...vs gibi problemlerde de etkili olur.

Çocuklar farklı etkinliklerle ya da oyuncaklarla oyalanmalarına rağmen yine de birbirini kızdırabilir ve kavga çıkarabilirler. Böyle bir durumda ise ebeveynleri, onları birbirleri ile aynı ortamda kavga etmeden durmayı başarıncaya kadar farklı odalara gönderebilirler.

ÖZETLE;

Kardeş kavgaları ya da anlaşmazlıkları normaldir ve sanıldığı kadar olumsuz bir olay değildir. Bu sayede çocuklar birbirleri ile geçinmeyi, anlaşmayı, uyum sağlamayı, paylaşmayı, kendini savunmayı, olayları yönetmeyi, durumları idare etmeyi...vb yaşamda işine yarayacak bir çok beceriyi kazanır.

Kavga ya da anlaşmazlıklar olaya şiddet karıştığında ya da ebeveynin psikolojisini ciddi anlamda bozacak kadar yoğun olduğunda anormal bir hal almaya başlamış demektir. Bu durumda uzmanlardan gereken destek alınmalıdır.

Önümüzdeki hafta kardeş kavgaları konusu ile ilgili sorulara cevap verilecektir.

Psikolog Canan Cantürk

8 Nisan 2013 Pazartesi

Çocuklarınızla Konuşun.



Bir gün susmayı öğrendim. Öyle bir sustum ki belki sonsuza kadar susacaktım. Çünkü susmak benim küçücük dünyamda babamla kurduğum iletişim tarzıydı. Babam akşamları eve yorgun dönerdi.

Ben bütün gün evde sıkılır, onun gelişini iple çekerdim. Daha o kapıdan girer girmez boynuna atılır onunla oynamak isterdim. Babam sarılır, öper sonra da, hadi odana git, derdi. Yemek hazırlanınca annem çağırır bu defa masada bir araya gelirdik babamla. Onlar annemle konuşurken ben araya girer, sesimi duyuramayınca da bağırırdım. Babam sinirlenir, 'Bütün gün insanlara kafa patlatmaktan bunaldım, birde sen kafamı ütüleme!' derdi. Annem de 'Bütün gün zaten seninle uğraştım, bir çift laf da mı konuşturtmayacaksı n babanla?' diye çıkışır, beni odama gönderirdi.

Çaresiz bir şekilde boynumu büker odama yani hapishaneme doğru yol alırdım. Babam arkamdan, 'Bizim bir odamız bile yoktu, her şeye sahip, hâlâ ne istiyor anlamadım.' diye bağırmaya devam ederdi. 'Keşke benim de bir odam olmasaydı, keşke bizim de evimiz bir odalı olsaydı da hep birlikte otursaydık' derdim içimden; ama yüksek sesle söylemeye cesaret edemezdim.

Yemekten sonra babam kanepeye uzanır, eline kumandayı alır, televizyon seyrederdi. Beni yanına çağırır biraz severdi. Onun izleyeceği önemli birşey varsa beni adeta yerimden bile kıpırdatmazdı. Azıcık hareket edip koşup oynamaya çalışsam oda hapsim yeniden başlardı. Bir gün anladım
ki susunca babamla daha iyi anlaşıyoruz. Bu defa susarak yapabileceğim oyunlar geliştirmeye başladım.

Önce resim yaparak başladım işe. Babam çizdiğim resimleri çok beğeniyor; 'Bak, böyle uslu uslu oyna işte.' diyordu. Babam bazen göz ucuyla bakıyor, resimle ilgili bir şey sorsam afallıyordu. Ama bana kızarak beni artık odama göndermiyordu. 'Son günlerde ne de akıllandı benim oğlum.' diye komşulara anlatıyordu annem halimi.

Resimlerim arttıkça ortalık dağılmaya başladı. Annem 'Odanı topla!'diye odama kapattığında işe nereden başlayacağımı bilemiyordum. Ben bunlarla uğraşırken zaman geçiyor; ama odamı toparlamayı beceremiyordum .

Annem odama gelip 'Bak sana resim yapmayı yasaklayacağım. ' dedi bir gün. Susuyor olmamı usluluk olarak değerlendiren ailem resim yapmayı da elimden
alırsa ben ne yapacaktım?

Bu düşüncelerle bir aile tablosu yaptım. Babam eve gelince uygun zamanı kolladım. Her zamanki gibi yemekler yendi, odaya geçildi. Babam oturur oturmaz çizdiğim resmi getirdim. Babam baktı. Hım, dedi 'Çok güzel olmuş. Bu adam benim herhalde.' dedi. Ben 'Hayır o adam değil, bu çocuk sensin.'dedim. O 'Hayır, bu adam benim, bu çocuk sensin, bu küçük kız da arkadaşın.'dedi. Ben yine 'Hayır, o büyük adam benim, bu küçük adam sensin, bu küçük kız da annem.' dedim. Babam benimle uğraşmaktan vazgeçip: 'Peki neden bizi küçük çizdin?' dedi. Heyecanla başladım anlatmaya. Ben büyüyüp adam olacağım. İş bulup çalışacağım. Siz yaşlanıp küçüleceksiniz. Beliniz ükülecek, komşumuz Ahmet amca ile Ayşe teyze gibi küçücük kalacaksınız. Ben işten geldiğimde yorgun olacağım.

Siz benimle konuşmaya çalıştığınızda işyerinde kafam şişmiş olacağından sizi duymayacağım bile. Siz benimle bir şeyler paylaşmak istediğinizde 'Hadi odanıza çekilin de kafa dinleyeyim.' diyeceğim. Ve bir de bağıracağım 'Her şeylerini alıyorum. Sıcacık odaları da var, daha ne istiyorlar' diye.

Annemle babamın gözleri fal taşı gibi açılmıştı.
Duyduklarına inanamıyorlardı .. Bana sarılıp beni öyle içten bir okşayışları vardı ki sonsuza kadar konuşsam hiç bıkmadan dinleyecekler gibiydi.

Farkında' Olmalı İnsan...

Kendisinin, Hayatın Olayların,
Gidişatın Farkında Olmalı.

Ömür Dediğin Üç Gündür, Dün Geldi Geçti Yarın
Meçhuldür, O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür, O Da Bugündür

7 Nisan 2013 Pazar

KOVA


Sinirlendiğinde kayıtsızlaşır, mesafe koyar, uzaklaşır veya gerekiyorsa sonuna kadar kendini savunur, sert tepkiler gösterebilir, asi yanıtlar verebilir. Fikirlerini kolay değiştirmez aksine sonuna kadar inatlaşır. Eğer çok kızmışsa, karşısındaki tehdit edebilir. Asla unutmaz, haşin davranabilir. Sizi en çok yalan, nankörlük, baskı altına alınmak, sıradan biri olarak görülmek öfkelendirir.

Balık

Sinirlendiğinde mücadele etmek yerine derhal ortamdan uzaklaşır ve içine kapanır. Ya şarkı söyleyerek ya şiir yazarak veyahut günce tutarak sıkıntılarını boşaltabilirler. Bir çoğu duygularını, kırılmışlıklarını bir maske ardına saklayabilir. Kimi Balıklar ise farkında bile olmadan sürekli bir şeyler yiyerek gerginliklerini gidermeye çalışabilirler. Sizi en çok aldatılmak, sırlarının ortaya çıkması öfkelendirir.

Oğlak

Sinirlendiğinde bir buzdağı gibi gözlerinizin içine bakar, bakar ve sonra en ağır sözleri tek tek cümleler halinde yüzünüze haykırır. O sözlerin altından kalkabilmek pek kolay değildir. Ardından yüzünü öyle bir asar ki, konuşturmanız mümkün olmaz. Günlerce sizinle konuşmaz, kendi başına kalmayı tercih eder. Sizi en çok tembellik, yalan-dolan, iki yüzlülük, saygısızlık öfkelendirir. 

YAY

Sinirlendiklerinde sürekli konuşurlar. Olayı abartırlar, içinden çıkılmaz hale getirirler. Hatta çok kızarlarsa neyiniz var neyiniz yok ortaya dökerler. Böyle anlarda onu susturmanız, pes ettirmeniz mümkün değildir. Ya dinleyeceksiniz veyahut mekanı terk edeceksiniz. Döndüğünüzde hala onu konuşur bulursanız hiç şaşırmayın. Çünkü olayı mutlaka çözene kadar rahat etmezler. Sizi en çok kurallar, engellenmek, hapsedilmek, yetersiz bulunmak öfkelendirir.